Şiddet, toplumun dört bir yanını sararken, Zeynep’in yaşadığı olaylar bu olgunun ne denli derinleştiğini gözler önüne seriyor. Tehditler, dayaklar ve bıçaklı saldırılar; bu olayların her biri, bir hayatın sona ermesine ya da kaybolmasına neden olabilecek unsurlar. Peki, Zeynep’in feryadı duyulacak mı? Bu sorunun yanıtı, yalnızca kendisi için değil, toplum için de hayati öneme sahip.
Zeynep, sıradan bir genç kız olarak hayatına devam ederken bir gün karanlık bir tehdit ve şiddet döngüsünün içine düşer. Ailesinin ve arkadaşlarının gözleri önünde yaşadığı bu travmatik deneyim, onu asla unutmamak üzere derin bir yara açar. Yaşadığı korkunç olaylar bir yana, Zeynep'in içinde bulunduğu durumun, çevresindeki insanların yaşamları üzerinde yarattığı etki, daha da fazladır. Kendisi gibi birçok kişi, toplumun gözünde kaybolmuş, yaşadıkları bu tür olaylarla yalnız başlarına mücadele etmek zorunda kalmıştır. Kendini savunma imkanı bulamadan, hayat mücadelesi veren bireyler olarak, Zeynep’in yaşadığı gibi birçok hayal, sessizce yok olup gitmektedir.
Tehdit ve şiddet, yalnızca bireyleri değil, arkasındaki sosyal yapıyı da derinden etkileyen bir mekanizmadır. Zeynep’in başına gelenler yalnızca birer vakadan ibaret değildir; aynı zamanda toplumun bir parçası haline gelmiş bir sorunun göstergesidir. Toplumun, Zeynep gibi bireyleri korumak için atması gereken pek çok adım bulunmaktadır. Zeynep’in maruz kaldığı şiddetin kökenleri, daha derin sistemsel sorunlara dayanmaktadır. Toplumumuzda kadına yönelik şiddet, sadece fiziksel değil, ruhsal ve cinsel boyutlarıyla da ele alınmalıdır. Üstelik bu olayların sonrasında mağdurların sesi, çoğu zaman duyulmaz; bu da mağdurların kendi içlerine kapanmalarına ve sessiz çığlıklar atmalarına neden olur.
Şimdi Zeynep’in hepsi birer delikanlı olan sesini duymayabiliriz. Ancak, onu duymadığımızda aslında birçok hayatı, gençliği, geleceği kaybettiğimizin de farkında olmalıyız. Zeynep'in isyanı yalnızca kendi hikayesinin bir parçası değil, benzer bir kaderi paylaşan tüm bireylerin sesidir. Peki, Zeynep, öldürüldükten sonra duyulsa ne olur? Sorunun cevabı, bireysel öykülerden ziyade toplumsal bir durumu ortaya koymaktadır. Zeynep’in vardığı bu sonuç, toplumun gözünde yalnızca bir sayı, bir istatistik olmaktan çıkmalı; bunun önüne geçilmelidir. Şiddete ve tehditlere karşı duyarsız kalmak, sorunları büyütüyor ve çözüm sürecini uzatıyor. Zeynep'in hikayesini duymamız, belki de kaybolan hayatlarla karşılaştırıldığında geç kalınmış bir farkındalıktır.
Zeynep’in yaşadığı olaylar üzerine düşünmek, yalnızca onun hikayesinin ötesine geçmekle kalmayıp, toplum olarak üzerinde düşündüğümüz ve çözümler geliştirmemiz gereken bir konuyu ortaya koyuyor. Zeynep gibi gençlerin varoluş mücadelesindeki her bir kaybın, toplumun geleceğini nasıl şekillendirdiğini anlayabilmek için, sesimizi yükseltmeliyiz. Toplumdaki bu tür şiddetlere karşı duyarsız kalmak, Zeynep’in isyanına kulak tıkamak demektir. Kim bilir, belki bir gün bu ses, fısıltı olmaktan çıkıp, gür bir haykırış haline gelir ve Zeynep gibi kaybolan başka hayatlar da geri döner. Unutulmamalıdır ki, her sesin, her hikayenin bir değeri vardır, Zeynep’in hikayesi de bu değerin en önemli parçalarından biridir. Eğer bizler sessiz kalmayı tercih edersek, Zeynep’in isyanı da sonsuza kadar kulaklarımızda yankılanacak bir sessiz çığlığa dönüşecek.