Kadın cinayetleri, dünya genelinde acı bir gerçek olarak karşımıza çıkarken, her geçen gün daha fazla insanın hayatına mal oluyor. Ancak, bu trajedilerin sadece istatistikten ibaret olmadığını gösteren bir ses, son zamanlarda dikkatleri üzerine çekti. Sena, yaşadığı olaylar sonucunda "Kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum" diyerek, bu konudaki derin hislerini ve yaşadıklarını dile getirdi. Bu çığlık, toplumda büyük yankı uyandırarak, farkındalığın artmasına katkı sağladı.
Sena, birçok kadın gibi hayallerini gerçekleştirmek için mücadele eden bir bireydi. Eğitimine önem veren, çalışma hayatında aktif rol alan ve sosyal hayata katılmaya özen gösteren genç bir kadın olarak biliniyordu. Ancak, yaşamının bir dönüm noktasında, ilişkinin karanlık yüzüyle karşılaştı. Sevdiği insanla kurduğu ilişki, zamanla sağlıksız ve tehlikeli bir duruma dönüştü. Şiddet, kontrol veManipülasyonun hakim olduğu bir ilişki, Sena'nın hayatını zindana çevirdi. O dönemde yaşadığı korkular, bir zamanlar parlak olan geleceğini tehdit ediyordu. Kadın cinayetleri üzerine yapılan araştırmalar, tam da bu tür ilişkilerin, kadınları nasıl tehdit ettiğini ve hayatlarını nasıl kararttığını gözler önüne seriyor.
Sena’nın hikayesinin en çarpıcı kısmı, onun yaşananları sadece bir kadın cinayeti hikayesi olarak anılmak istememesi. “Ben bir cinayet kurbanı değilim, ben hayatta kalmaya çalışan bir kadınım. Sürekli savaşmak zorundayım” diyor. Bu ifadeler, toplumda kadınların yalnızca istatistik olarak anılmasının ötesine geçilmesi gerektiği gerçeğini vurguluyor. Çünkü birçok kadın, hayatlarının kurtulması için savaşmakta ama seslerini duyurmakta zorlanmaktadır. Sena’nın sesi, sadece kendi için değil, yaşadığı durumu paylaşan ve benzer deneyimlerle başa çıkmaya çalışan diğer kadınlar için de bir umudun sesi oldu.
Kadın cinayetlerinin önlenmesi, yalnızca hukuki değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluk gerektiriyor. Eğitim, bilinçlendirme kampanyaları ve aile içi şiddetle mücadele konusundaki yasaların uygulanabilirliği, bu anlamda büyük önem taşıyor. Herkesin, bireysel farklılıkları ve yaşadığı deneyimlere saygı göstererek, bu mücadeleye destek olması gerektiğinin farkında olmaları gerekmektedir. Sena’nın hikayesi, kadınların sadece hayatta kalma değil, aynı zamanda haklarını savunma ve toplumsal değişim için mücadele etme gerekliliğinin altını çizmektedir.
Sonuç olarak, Sena’nın duyduğu çaresizlik, sadece onun değil, birçok kadının sesidir. Kadın cinayetleri konusundaki kaygılarımıza karşı bir birliği ve dayanışmayı beraberinde getirmesi umuduyla, Sena'nın hikayesinin daha fazla kişiye ulaşması gerekiyor. Unutulmamalıdır ki, her ses, bir başka sesi doğurabilir ve bu bağı daha da güçlendirebilir. Kadınların toplumsal hayattaki yeri ve hakları konusunda duyarlı olmak ve bu mücadeleye destek vermek, hepimizin görevi.