Son yıllarda, Orta Doğu'nun siyasi ve askeri dinamiklerinde önemli değişimler meydana geldi. Bu değişimler, yalnızca bölge ülkelerinin hükümet politikalarını değil, aynı zamanda küresel güçlerin de stratejilerini etkiledi. Bu konudaki en son analizlerden biri de Foreign Policy dergisinde yer aldı. Dergide, İsrail'in artık uzun vadede bölgesel bir güç olma hedefinin sorgulanır hale geldiği ifade ediliyor. Peki, bu değerlendirimelere ne sebep oldu? İsrail gerçekten de bölgesel bir güç olamayacak mı? İşte detaylar.
İsrail, tarihsel olarak Orta Doğu'da kendine bir güç merkezi oluşturmayı hedefledi. Ancak, bölgedeki mevcut jeopolitik ortam, bu hedefin önüne büyük engeller çıkartıyor. Özellikle, İran'ın yükselişi, Suudi Arabistan'ın çatışma alanlarındaki etkisi ve Türkiye'nin bölgedeki stratejik hamleleri, İsrail'in bölgesel hegemonya iddialarını uluslararası arenada zayıflatıyor. Foreign Policy'deki yazıda, bu faktörlerin bir araya gelerek İsrail'in güç projeksiyonunu nasıl tehdit ettiğine dair çarpıcı analizler yer alıyor.
İsrail, geçmişte Filistin ve komşu ülkelerle yaşadığı çatışmalara dayalı olarak askeri gücünü bir avantaja dönüştürmeyi başardı. Ancak son dönemde, diplomasi ve ekonomik işbirliği ön plana çıkmaya başladı. Orta Doğu'daki yeni ittifaklar, düşman olarak görülen ülkelere karşı daha çok işbirliğini hedefliyor. Bu yeni paradigmada, İsrail tek başına bir aktör olarak öne çıkmakta zorlanıyor. Yazar, bu durumu “İsrail artık yalnız değil” şeklinde özetliyor.
İran ile Suudi Arabistan arasındaki dijital diplomasinin yanı sıra, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn'in İsrail ile normalleşme süreci, bölgede yeni işbirliklerine kapı araladı. Bu gelişmeler, bazı analistler tarafından İsrail’in geleneksel üstünlüğünün riske girdiği şeklinde yorumlanıyor. Orta Doğu'da artık güç dengeleri çok daha karmaşık hale geldi. Birçok ülke, kendi ulusal çıkarları doğrultusunda askeri ve diplomatik ittifaklar oluşturarak, İsrail’in yalnızlık hissini artırıyor.
Foreign Policy yazısında dikkat çeken bir diğer nokta, sosyal medya ve küresel bilgi akışının, kamuoyunu nasıl etkilediği. Artık sadece askeri güçle değil, iletişim stratejileriyle de savaşların kazanıldığını söyleyen yazar, “İsrail’in dış ilişkileri, artık yalnızca askeri geçerliliği ile değil, stratejik iletişimdeki başarısıyla da belirleniyor” diyor. Bu bağlamda, bölgedeki genç nüfusun desteklemediği bir politikacı için, iktidarını sürdürmek giderek zorlaşacaktır.
Sonuç olarak, Foreign Policy dergisi, İsrail'in bölgesel güç olma hedefinin, özellikle yeni uluslararası dinamiklerle birlikte ciddi bir darbe aldığını savunuyor. Gelecekte Orta Doğu'daki bu durumu nasıl değiştirebileceği, bölgedeki sürdürülebilir barış artık sadece askeri kapasiteye değil, siyasi ve diplomatik çözüm yollarına bağlı durumda. Bu bağlamda, İsrail’in bölgesel güç olma iddiaları, tarihsel bir çöküş sürecine girmiş olabilir. Umutlarını daha diplomatik ve ekonomik ilişkilere yönelik programlarla güçlendirebilir mi? Burada asıl zorluk, hem iç hem de dış faktörler arasında bir denge kurmak olacaktır.